Kategori arşivi: Genel

Milli Eğitim Akademisi; Eğitim Fakültelerine ve Öğretmenlik Mesleğine Darbe!

Öğretmenlik Meslek Kanunu taslak metni geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Taslak yedi bölümden oluşuyor. En dikkat çeken bölümlerin başında da “Öğretmen Akademisi”nin işleyişi ile ilgili hükümlerin yer aldığı bölümler geliyor.

Gelin öğretmenlerin Akademiye alınışından, mezun olana kadar geçen sürece mevzuat açısından kısaca bakalım;

-Öğretmenlik mesleği yeterlikleri çerçevesinde belirlenen teorik ve uygulamalı derslerden oluşan hazırlık eğitimi, Akademi tarafından verilir (Madde 8/1).

-Hazırlık eğitiminin süresi dört dönemdir. Bu süre, öğretmen adayının mezun olduğu yükseköğretim programına göre üç dönem olarak uygulanabilir (Madde 8/3).

-Hazırlık eğitimine alınacak adaylar, atama izni verilen pozisyon sayısını geçmemek üzere, birinci fıkrada (f) bendinde belirtilen sınav puan üstünlüğüne göre belirlenir(Madde 9/2).

-Hazırlık eğitiminde her bir teorik dersten en az iki yazılı sınav yapılır. Her bir dersten not ortalaması 100 üzerinden 60 ve üzerinde olanlar başarılı sayılır. Teorik derslerden başarısız olanlara, başarısız oldukları her bir ders için ek bir sınav hakkı verilir. Ek sınavdan 60 ve üzerinde puan alanlar ilgili dersten başarılı sayılır. Ek sınavlar sonunda herhangi bir dersten başarısız olanlar Akademiyle ilişiği kesilir (Madde 10/1).

-Hazırlık eğitiminde edinilen bilgi, beceri, tutum ve davranışların eğitim-öğretim ortamına yansıtılmasındaki başarı düzeyini belirlemek amacıyla öğretmen adayı üç defa değerlendirmeye tabi tutulur. Söz konusu değerlendirme, uygulamadan sorumlu eğitim personeli ile uygulamanın yapıldığı eğitim kurumundaki danışman öğretmen tarafından; Bakanlıkça belirlenen öğretmenlik mesleği yeterlikleri esas alınarak Akademi tarafından öğretmenlik atama alanlarına göre oluşturulan değerlendirme formu üzerinden yapılır. Uygulamadan sorumlu eğitim personeli ve danışman öğretmen tarafından ayrı ayrı doldurulan değerlendirme formlarında verilen puanların aritmetik ortalaması alınarak değerlendirme puanı belirlenir. Birinci değerlendirme puanının yüzde yirmisi, ikinci değerlendirme puanının yüzde otuzu, üçüncü değerlendirme puanının yüzde ellisi alınarak uygulamalı ders başarı puanı belirlenir. Öğretmen adaylarından uygulamalı ders başarı puanı 100 üzerinden 70 ve üzerinde olanlar başarılı sayılır. Uygulamalı derslerde başarısız olanların Akademiyle ilişkisi kesilir (10/2).

-Hazırlık eğitiminin sonunda, teorik ve uygulamalı derslerin ağırlıklı ortalaması alınarak atamaya esas başarı puanı belirlenir (10/3).

KPSS’den yeterli puanı alarak Akademiye girmeye hak kazanan “Öğretmen adayı”, AKP’li Milli Eğitim Bakanının atadığı Akademi kadrosu tarafından eğitimden geçirilecek ve hazırlık eğitimi boyunca teorik derslerden 60 puan ve üzeri alacak; yine AKP tarafından görevlendirilmiş uygulamadan sorumlu eğitim personeli ve uygulamanın yapıldığı eğitim kurumundaki AKP tarafından görevlendirilmiş danışman öğretmen (Muhtemelen Eğitim Bir Sen Üyesi) tarafından, öğretmenlik atama alanlarına göre oluşturulan değerlendirme formu üzerinden değerlendirmeye tabi tutulacak ve her iki değerlendirme sonucu ortaya çıkan puanların aritmetik ortalamasına göre atama hakkı kazanacak!

Bu durum, eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştirme misyonlarının ortadan kaldırılması ve açık açık “Sizin yetiştirdiğiniz öğretmenleri ben öğretmen olarak görmüyorum, kendi öğretmenimi kendim yetiştiririm” anlamına gelmektedir!

Ayrıca, Milli Eğitim Temel Kanununun 43.maddesinde tanımlanan  “Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.” Hükmüyok sayılarak, “Öğretmenlik; genel kültür, özel alan eğitimi ve öğretmenlik meslek bilgisi bakımından hazırlığı gerektiren özel bir ihtisas mesleğidir (Madde 7/1), şekline dönüştürülerek, kanunla verilen bir hak, başka bir kanunla geri alınmaktadır.

Gün , eğitim sendikalarının ve eğitim fakültelerinin bir araya gelme ve bu kanun taslağını geri çektirmek için ortak mücadeleye girişme günüdür. Eğitim fakültesi mezunu, KPSS’yi kazanmış genç öğretmenlerimizi, AKP ilçe başkanlıklarının kapısında sıra olmaktan kurtarmak için yarın çok geç olabilir!

Mücadele, hemen şimdi!

Farklılaştırılmış Öğretim

Farklılaştırılmış öğretim; bir çatı kavram olarak öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik, bireyselleştirilmiş ve esnek bir yaklaşımı temsil eder. Bu yaklaşım; tüm öğrencilerin ilgi, yetenek ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak kapsayıcı bir eğitim ortamı oluşturur. Farklılaştırılmış öğretim, öğrencilerin her birinin benzersiz öğrenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir stratejidir.

Farklılaştırılmış öğretim; her öğrencinin eğitimden en üst düzeyde faydalanabilmesi için öğretim süreçlerine bireyselleştirme ve esneklik sağlamayı amaçlayan kapsamlı bir yaklaşımdır. Farklılaştırılmış öğretimde öğrencilerin bireysel öğrenme yollarını keşfetmelerine yardımcı olacak stratejiler geliştirilerek potansiyellerini en iyi şekilde gerçekleştirebilmelerine olanak sağlayan öğrenme ortamları oluşturulur. Öğretmen içerik, süreç ve ürün boyutlarını farklılaştırırken öğrencilerin ne öğrendiklerini, nasıl öğrendiklerini ve öğrendiklerini nasıl yansıttıklarını farklı yaklaşımlarla ele alır. Burada amaç, tüm öğrencilerin öğrenmelerine katkı sağlamaktır.

Farklılaştırılmış öğretim ilkeleri şunlardır:

1. Esneklik

2. Bireysel farklılıklara saygı

3. Değişime açıklık

4. Bireysel ve grup beklentileri dengesi

5. Her öğrencinin kendi hızında ilerlemesi

6. Sürekli, geliştirici (biçimlendirici) ve çeşitli değerlendirme yöntemleri.

Zenginleştirme, akranlarına göre daha ileri düzeyde olan öğrenciler için tasarlanmış bir stratejidir. Bu strateji; öğretim programının ötesinde, genişletilmiş ve derinlemesine öğrenme fırsatları sağlayarak öğrencilerin bilgi ve becerilerini mümkün olan en üst düzeyde geliştirmeyi amaçlar. Öğrencilerin ileri düzey kavramları ve karmaşık düşünce yapılarını keşfetmelerini teşvik eder. Öğrenmeyi zenginleştirmede kullanılan uygulama ve ortamlar; öğrencilerin dikkatini çekme, öğrenilen bilgilerin kalıcı olmasını sağlama ve birden fazla duyuya hitap etme amacıyla tasarlanır. Görsel materyaller ve çeşitli etkinliklerle desteklenir, öğrencilerin olumlu tutum geliştirmelerini teşvik eder. Bireysel olarak veya grup hâlinde çalışmayı kolaylaştıracak çeşitli yöntem ve tekniklerle donatılır. Bu ortamlarda öğrenme yaşantıları, günlük hayatla ilişkilendirilerek gerçekleştirilir.

Destekleme, öğrenme sürecinde daha fazla zaman ve tekrara ihtiyaç duyan öğrenciler için içerik, süreç, ürün ve öğrenme ortamındaki uyarlamaları kapsar. Bu durum, öğrencilerin öğrenme becerilerinin düşük olduğu anlamına gelmez. Bu öğrenciler derinlemesine düşünme ve problem çözme konusunda yetenekli olabilir. Bu noktada önemli olan, kendi hızlarında ilerleyebilmeleri için gereken zamanı ve desteği almalarıdır. Öğretmenlerin rolü, bu öğrencilerin güçlü yönlerini ortaya çıkarmak ve öz güvenlerini inşa etmelerine yardımcı olmaktır. Eğitimdeki temel hedefler, ortalamanın gerisinde olan öğrenciler için sadece belirli becerilerin kazanılmasına odaklanmaktan ziyade öğrenme sürecinin tamamını kapsayacak şekilde genişletilmelidir.

Destekleme yaklaşımı; öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına ve öğrenme hızlarına uygun olarak içerik, süreç, ürün ve öğrenme ortamını destekleyerek her öğrencinin öğrenme sürecinden en iyi şekilde faydalanmasını hedefler. Burada amaç, öğrencilerin performans yönünden sınıftaki akranlarına yetişebilmelerinin desteklenmesidir. Bu doğrultuda aşağıdaki tabloda yer verilen destekleme içeriklerinden yararlanılabilir.

Farklılaştırma yaklaşımına örnek vermek gerekirse;

2-A sınıfında 30 öğrenci olduğunu, bu öğrencilerde 5 tanesinin sınıf düzeyine göre geç öğrenen, 5 tanesinin sınıfı düzeyinin üzerinde bilgi ve beceriye sahip, diğer 20 tanesinin ise sınıf düzeyinde öğrenci olduğunu düşünelim. Öğretmen doğal olarak program doğrultusunda derslerini işleyecek, zamanı oldukça her iki grupla ayrı ayrı çalışma yapacaktır. Oysa farklılaştırma yaklaşımında öğrenme güçlüğü olan öğrencilere destekleme uygulamaları, sınıf düzeyinin üstündeki öğrencilere de zenginleştirme uygulamaları yapabilecektir. Farklılaştırma uygulamaları programda belirtileceği gibi öğretmen tarafından da geliştirilebilecektir. Bu anlamda öğretmene içerik, ürün, süreç ve öğrenme ortamı da dahil bütün unsurları işe koşma yetkisi verilmiştir.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin güçlü yanlarından birisi de farklılaştırılmış öğretimdir.

Kaynaklar:

Türkiye Yüzyılı Maarif  Modeli.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Üzerine

Milli Eğitim Bakanlığı, uzun süredir gözlerden uzak bir şekilde çalışmaları süren “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlıklı müfredat taslağını 27.04.2024 tarihinde açıklayarak, “bir haftalık” askı süresi içinde kamuoyundan görüş ve öneriler alacağını duyurdu.

Öncelikle müfredat programının manifestosunu oluşturan “Öğretim Programları Ortak Metni” üzerinde durmak, başka bir yazıda da kendi alanımız ilkokul programlarını değerlendirmek istiyoruz.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli taslağında seçmeli ders paketlerinden sadece “Din, Ahlak ve Değer” paketinde yer alan derslerle ilgili değişiklik yapılmış; başta İngilizce müfredatı olmak üzere, seçmeli ders paketlerinden “İnsan, Toplum ve Bilim”, “Kültür, Sanat ve Spor” paketleriyle ilgili herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu durum, bu derslerle ilgili müfredat çalışmalarının sürdüğünü veya eski müfredatın geçerli olduğu sonucunu doğurmaktadır.

Bu konu ile ilgili kamuoyuna açıklama yapılmalıdır.

Değerlendirmelerimiz şu şekildedir;

1.Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (TYMM) Müfredatının dili, liberal tonlarla yazılmış 2018 müfredatının aksine yoğun bir muhafazakâr söylem içeriyor! Bu durum, eğitim politikalarının ve müfredatın, ekonomik altyapıdan, toplumun sosyolojik, kültürel, dinsel, yapısından ve siyasal eğilimlerinden bağımsız, bir partinin veya iktidar blokunun istediği gibi eğitim politikası veya müfredat oluşturabileceği ön kabulünden hareket eden bir yanlış akıl tarafından hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Oysa eğitim politikaları ve müfredat belirlenirken, toplumsal konsensüsle;  eğitimin, toplumun siyasal, sosyal, dinsel, kültürel yapısına uygun ve bu yapının beklentileri doğrultusunda belirlenmesi gerekir.

Bu anlamda, müfredat oluşturulurken 1 000’e yakın akademisyen ve öğretmenle temas edildiği ifade edilse de bu akademisyen ve öğretmenlerin kimler olduğu bilinmemektedir. Öğretmen camiasının en örgütlü kesimlerinin temsilcileri olan eğitim sendikalarından görüş alınıp alınmadığı belli değildir.

TYMM, “Türk eğitim sistemi bütün ideolojilerin üstünde millî bir şahsiyetin oluşumuna katkı sağlamak ve millî bilince sahip şahsiyetlerden oluşan bir toplum oluşturabilmek adına ahlaklı, erdemli; milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş bilge nesilleri hedefler.”  belirlemesiyle, bütün ideolojilerin üstünde milli bir şahsiyet yetiştirmek hedefiyle yola çıkılmış fakat müfredatın hem dili, hem de hedefleri milliyetçi-muhafazakâr bir şahsiyet yetiştirilmesi hedeflenmiştir!

2. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (4-8. Sınıf) Öğretim Programı’nın Temel Felsefesi bölümünde, “İnsanın varoluşsal ihtiyaçlarının başında anlam arayışı gelir. Bu ihtiyacın karşılanmasında en büyük desteği geleneksel dinî kurumlar ve toplum sunmaktadır. Anlam arayışı insan için önemli bir ihtiyaç olduğu kadar önemli bir sorumluluktur. Zira anlamlı bir hayat, güçlü ve üretken bir kişilik ile toplumsal yapı için de vazgeçilmezdir. 21. yüzyılda yaşanan değişimlerin etkisiyle bireysellik ve toplumsallık arasındaki ölçütlerin anlamı zayıflamış ve ayrıca bilgiye erişimde meydana gelen değişimlere bağlı olarak da geleneksel anlam arayış yollarının etkinliği azalmıştır. İnsanoğlunun yüzleştiği yeni sosyal gerçeklik, insanı anlam arayışı konusunda yeni yöntemler geliştirmeye sevk etmiştir. Yeni sosyal gerçeklik, insanın anlam arayışı için sınırlayıcı bir duruma işaret etmektedir. Din ve ahlak öğretimine duyulan ihtiyaç da burada ortaya çıkmaktadır.” ifadeleri yer almaktadır.

Esasen Türkiye toplumunun dinsel çoğulculuğunu dikkate almayan, önemli bir dinsel topluluk olan Alevi vatandaşlarımızın çocuklarına, defalarca AİHM tarafından iptal edilmesine rağmen halen Anayasal zorunluluk çerçevesinde DKAB derslerini dayatan; en az Alevi vatandaşlarımız kadar bir toplumsal kesim oluşturan “Ateist, deist, agnostik” vatandaşlarımızın çocuklarına, sadece “Din”in kendisinin olduğu  bir anlam arayışı sunan bir müfredat programından nasıl bir “Anlam arayışı” beklenebilir?

Bu anlamda toplumdaki dinsel çoğulculuğu dikkate almayan, çoğunluk dini olan Sünni-Hanefi inancının din anlayışının başat olduğu bir DKAB müfredatı ortaya çıkmıştır.

3. 2018 Müfredatında yer alan “Ortaokul ve İmam hatip Ortaokulu Yaşayan Diller ve Lehçeler Dersi (Kürtçe) Öğretim Programı, yukarıda da belirttiğimiz gibi TYMM kapsamında yer almadı. Bu durum, ana dili Kürtçe ve Arapça olan milyonlarca vatandaşımızın, bırakın ana dilinde eğitim taleplerini karşılamayı, haftada iki saat seçmeli de olsa kendi dillerini öğrenme haklarını yetersiz bir noktada kalmasına yol açacaktır.

4. “Yetkin ve Erdemli İnsan” tanımlaması altında, o kadar fazla özellik bir araya getirilmiş ki, adeta “her tarladan bir kesek kaldırılmış!” Birkaç çarpıcı örnek verelim;

– Dengeli beslenen: Sağlıklı beslenme alışkanlıklarını benimser.

Özellikle ekonomik krizin ağır hissedildiği bir dönemden geçiyoruz ve çocuklar bırakın dengeli beslenmeyi aç ve susuz bir şekilde okula gitmektedir. MEB bir an önce “Bir öğün ücretsiz okul yemeği” talebini karşılamalıdır.

-Manevi sağlığını koruyan: İçsel huzur ve dengesini sürdürmek için manevi değerlere önem verir, ruhsal gelişimine özen gösterir ve manen gelişmiş hayat tarzını benimser.

– Yiğit ve mert: Korkularına rağmen cesur davranır, yolundan dönmez ve zorluklarla yüzleşmekten çekinmez.

– Vatanını, milletini seven ve savunan: Vatanını, milletini sevgi ve bağlılıkla savunurken tarihini, kültürel mirasını anlar; toplumsal sorumluluklarını yerine getirme bilinci geliştirir.

– Gelişmiş bir devlet bilicine sahip olan: Devletin millet için anlamını bilir.

-Millî kültürüne ve manevi değerlerine bağlı: Ülkesinin kültürel ve manevi değerlerine bağlıdır; gelenekleri ve tarihine saygı gösterir, bu değerleri gelecek nesillere aktarmaya önem verir, kültürüne duyarlıdır.

Milli kültür ve manevi değerlerine bağlı, gelişmiş bir devlet bilincine sahip, yiğit ve mert, vatanını ve milletini seven özellikler, tanımlanmaya ve içi doldurulmaya muhtaç kavramlardır. Örneğin, Sünnilerin, Alevilerin, ateistlerin, deistlerin ve agnostiklerin manevi değerleri birbirinden oldukça farklıdır. Ortaklaşma nasıl sağlanacaktır?

“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!” anlayışından, devletin, millet için anlamını bilir, anlayışına evrilen bir noktada devletin anlamı nedir?

5. Öğrenme Çıktıları Çerçevesi başlığı altında Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde becerilerin gelişimi; zihinsel, sosyal-duygusal, fiziksel ve ahlaki boyutları içeren bütüncül bir yapıda ele alınmaktadır. Kavramsal beceriler, temel beceriler, bütünleşik beceriler ve üst düzey düşünme becerileri çevrimi geniş bir beceri kümesinin parçaları olarak ele alınmış ve edinilmesi gereken bütün becerilerle ilişkilendirilmiştir. Bu durum, becerilerin edinilmesinde önemli bir etki yaratacaktır ancak öğretmenlerin hareket alanını daraltıcı etki yaratır mı diye düşünmüyor da değiliz?

6. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde Türkçe alan becerileri tüm beceri alanlarının, okuryazarlıkların, eğilimlerin ve değerlerin temel bileşeni olarak ele alınmıştır. Ana dili aracılığıyla iletişim kuran birey, dili anlama ve anlatma amacıyla kullanmaktadır.

– Anlama, başkaları tarafından gönderilen görsel ve işitsel uyaranların (ses, yazı, görüntü vb.) birey tarafından anlamlandırılmasıdır.

-Anlatma ise görsel ve işitsel uyaranların (ses, yazı, görüntü vb.) içerik üretmek üzere birey tarafından kullanılmasına dayanan bir süreçtir. Türkçe alan becerileri; anlama ve anlatma çerçevesinde dinleme/izleme, okuma, yazma ve konuşma becerileri ele alınmıştır.

Türkçe alanına özgü son işlem olan kendine uyarlama (öz yansıtma becerisi), benlik becerileri arasından alınmış ve alana özgü beceri olarak sunulmuştur. Bu yapılırken ana dili eğitimi sürecinde bireyin dil becerisini geliştirme süreci hakkında düşünmesi, kendini değerlendirmesi ve uyarlayabilmesi; sonunda kendi dinleyici, okuyucu, konuşmacı ve yazar kimliğini oluşturması amaçlanmıştır.

Bu anlamda, Türkçe alan becerileri konusunda yapılan değişiklikleri doğru ve anlamlı buluyoruz.

7. Matematik alan becerileri yerinde bir şekilde,  ilkokul, ortaokul ve lise düzeyini kapsayan ve süreç bileşenleri ile modellenebilen beceriler dikkate alınarak belirlenmiştir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde yer verilen beş matematik alan becerisi şunlardır: Matematiksel muhakeme, matematiksel problem çözme, matematiksel temsil, veri ile çalışma ve veriye dayalı karar verme, matematiksel araç ve teknoloji ile çalışma.

Matematiksel temsil ve veri ile çalışma ve veriye dayalı karar verme becerileri, matematiğe özgü yapıları göz önünde bulundurularak tamamıyla alana özgü bütünleşik beceriler üzerine inşa edilmiştir.

8. Fen bilimleri eğitimi, bireylerin karşılaştığı problemleri fark edebilmesi, kararlar vermesi ve hayata yönelik faaliyetlerini bu kararlar bağlamında düzenlemesine yönelik deneyim kazanmalarını destekler. Söz konusu deneyimleri kazandırmak için fen öğretimi sürecinde öğrenciler günlük hayattaki olayları ve olguları fen kavramlarıyla anlamlandırırken bilimsel becerileri uygun ve etkili bir şekilde kullanmak durumundadır.

Fen bilimleri alan becerileri; bilimsel gözlem, sınıflandırma, bilimsel gözleme dayalı tahmin, bilimsel veriye dayalı tahmin, operasyonel tanımlama, hipotez oluşturma, deney yapma, bilimsel çıkarım yapma, bilimsel model oluşturma, tümevarımsal akıl yürütme, tümdengelimsel akıl yürütme, kanıt kullanma ve bilimsel sorgulama becerilerinden oluşmaktadır. Fen bilimleri alan becerilerinin tamamı birbiriyle ilişkili olup bazı beceriler ise birden fazla beceriyi kapsayacak biçimde yapılandırılmıştır. Bu bütünleşik yapıda olan alan becerileri süreç bileşenleriyle birlikte kullanılmayı gerektirmektedir.

Bu yapısıyla fen bilimleri öğretim programının ana yapısı, fen bilimleri alanındaki becerilerin kazandırılması için gerekli ve yeterlidir.

9.Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde sosyal bilimler alan becerileri kapsamında yerli ve yabancı literatür, alanın kendine özgü yapısı ve çağın gereklilikleri göz önünde  bulundurularak yirmi birinci yüzyıl becerileri ile de güçlü ilişkileri olan on yedi alan becerisi belirlenmiştir. Bunlar; “Zamanı Algılama ve Kronolojik Düşünme Becerisi, Kanıta Dayalı Sorgulama ve Araştırma Becerisi, Tarihsel Empati Becerisi, Değişim ve Sürekliliği Algılama Becerisi, Sosyal Katılım Becerisi, Girişimcilik Becerisi, Mekânsal Düşünme Becerisi, Coğrafi Sorgulama Becerisi, Coğrafi Gözlem ve Saha Çalışması Becerisi, Harita Becerisi, Tablo, Grafik, Şekil ve/veya Diyagram Becerisi, Mantıksal Muhakeme Becerisi, Felsefi Sorgulama Becerisi, Felsefi Muhakeme Becerisi, Felsefi Düşünce Ortaya Koyma Becerisi, Eleştirel Sosyolojik Düşünme Becerisi, Tarihsel Sorun Analizi ve Karar Verme Becerisi”dir.

Sosyal bilimler alan becerileri konusunda özellikle 21.yüzyıl becerilerini de kapsayan anlamlı düzenlemeler yapılmıştır.

10. Eski müfredatta “Kazanımlar” yerine “Öğrenme çıktıları” kavramı getirilmiş, öğretim programında yer alan ünite/tema/öğrenme alanı kapsamındaki bilgi kümesinin ilişkili alan becerileri ya da kavramsal beceriler ile birleştirilmesi yoluyla oluşturulmuştur.

11. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde üç farklı programlar arası bileşen tanımlanmaktadır. Bu bileşenler şunlardır:

1. Sosyal-duygusal öğrenme becerileri.

2. Ahlaki pusula olarak millî ve manevi değerlerimiz: Erdem-Değer-Eylem Modeli.

3. Öğretim programlarını zenginleştiren sistem okuryazarlığı.

12. TYMM taslağının en güçlü yönlerinden birisi, “Öğrenme Kanıtları Ölçme ve Değerlendirme” bölümüdür. Ölçme ve değerlendirme hem öğretimin bir parçası hem de öğretimi tamamlayan bir süreçtir. Bir öğretim programı uygulanırken uygulamanın her adımında öğrencinin gelişiminin incelenmesi, öğretme-öğrenme sürecinin istenen ürünleri verip vermediğinin izlenmesi gerekir. Ölçme ve değerlendirme faaliyetleri; öğrencilerin bilgi, beceri, eğilim ve değerlerdeki düzeylerini belirlemenin yanı sıra öğrenme eksiklikleriyle ilgili de bilgi sağlar. Bu nedenle ölçme ve değerlendirme faaliyetleri; öğretim sürecini en üst düzeyde destekleyecek, geri bildirim sağlayan yapıcı ve beceri odaklı olacak şekilde planlanarak yürütülmelidir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli öğretim programlarında öğrenmeleri iyileştirmek için sürekli, geliştirici (biçimlendirici) ölçme ve değerlendirme kullanılmış; öğretim tasarım ve uygulamasında birinci önceliğin öğrenme sürecinde derinleşme olmasının teşvik edildiği bir anlayış benimsenmiştir.

Öğretim programları kapsamında sadece sonuca odaklanan bir yaklaşımdan ziyade öğrencilerin süreç içindeki öğrenme düzeylerini takip etmek için geliştirici (biçimlendirici) ölçme ve değerlendirme uygulamaları kullanılmıştır. Sürece dair ölçme ve değerlendirme uygulamalarının ve özellikle performans görevlerinin mümkün olduğunca sınıf ortamında yapılacak şekilde yapılandırılmasına özen gösterilmiştir.

13.  Okul temelli planlama anlayışı olumlu bir düzenleme olmuş, zümre öğretmenler kurulu tarafından ders kapsamında gerçekleştirilmesi, kararlaştırılan araştırma ve gözlem, sosyal etkinlikler, proje çalışmaları, yerel çalışmalar, okuma çalışmaları vb. çalışmaları kapsamaktadır.

14. Öğretmen yansıtmaları bölümünde, yansıtmanın temel amacı öğretmen ve öğretimin gelişimini desteklemektir. Yansıtma yoluyla öğretmenlerin hem kendilerinin hem de öğretim programlarının güçlü ve iyileştirilmesi gereken yönlerini değerlendirmeleri beklenmektedir. Buna bağlı olarak öğretim sürecini iyileştirebilir ve öğrencilere daha iyi öğrenme deneyimleri sunabilirler. Öğretmen yansıtmaları için görüşme formları, öz değerlendirme formları, anekdot kayıtları, günlükler, amaçlı tartışmalar, zümre ve şube öğretmenler kurulu raporları, öğretmenler kurulu raporları, gelişim dosyaları, mikro öğretim değerlendirmeleri ve ders raporları gibi veri kaynakları kullanılabilir.

TYMM taslağının milliyetçi-muhafazakâr bakış açısıyla hazırlanmış olması, toplumun sosyolojik, kültürel, dinsel ve dilsel yapısını dikkate almaması, çok sayıda milliyetçi-muhafazakâr değeri içeriyor olması özellikle Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Ölçme ve Değerlendirme alanındaki getirdiği yenilikleri gölgede bırakacaktır.

Kılıçdaroğlu; Kendi Mağlup, Fikirleri İktidarda!

12 Eylül darbesi sonrası ülkücülerin, darbe Hükümetinin kendilerine yönelmesinin şaşkınlığını çok güzel ifade eden bir söz vardı. Bu söz dönemin MHP Genel Başkan Yardımcısı Agâh Oktay Güner tarafından mahkeme salonunda “Fikirlerimiz iktidarda ama kendimiz zindandayız!” şeklinde dile getirilmişti.

31 Mart yerel seçimlerinden sonra benzer bir durumu Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ifade etmesi gerekir ve haklıdır da!

Konuyu biraz açayım;

Kemal Kılıçdaroğlu öncesi Deniz Baykal CHP’si diyebileceğimiz parti;

-Askeri darbeleri, Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde, “Altına imzamızı atarız.” şeklinde destekleyen,

-Yer yer ırkçılığa varan “Andımız.” metnine sahip çıkan,

-Başörtüsü yasağını savunan, hatta kamu görevlilerinin sosyal hayatta da başörtüsü takmasını yasaklamaya çalışan,

-İmam-hatip Lisesi mezunlarının, üniversitelerde istedikleri bölümlere girmesini engellemeye dönük düzenlemeler yapan,

-İmam-Hatip mezunlarının askeri okullara girmesini istemeyen,

-Kur’an kurslarına temelde karşı çıkan,

-İmam-Hatip Liselerini, imam yetiştirmekle sınırlayan,

-İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin bir arada eğitim gördüğü 8 yıllık eğitimi öngören,

-İmam-Hatip Ortaokullarının açılmasını istemeyen,

-Okullarda mescide karşı çıkan,

-Kamu görevlilerinin mesaisini aksatıp, cuma namazlarına gitmesini uygun görmeyen,

-Kamusal alanda dinsel ritüellerin görünür olmasının yasak olmasını isteyen,

Üstelik bütün bu uygulamaların da “Laiklik” olduğunu düşünerek, “Tehlikenin farkında mısınız?” siyasetini solculuk zannederek politika yapan bir partiydi.

Kemal Kılıçdaroğlu, 22 Mayıs 2010 tarihinde yapılan CHP kurultayında, 1.249 delegeden, tek aday olarak girdiği kurultayda geçerli 1.189 oyun tamamını alarak CHP’nin 7. genel başkanı oldu.

Bu tarihten sonra Sayın Kılıçdaroğlu adım adım CHP’yi değiştirip, dönüştürerek, toplumun sosyolojisini dikkate almayan katı Kemalist ideolojik yapıdan, bugün merkez sol bir partiye evriltti.

Yukarıda sıraladığımız yasakçı yapıyı dönüştürüp, parti vitrinini bu yapıya uygun kadrolarla donatarak, geleceğin cumhurbaşkanı adayları olabilecek “Ekrem İmamoğlu”, “Mansur Yavaş” gibi politikacıları ülkeye kazandırarak, Kürt hareketiyle örtük de olsa ittifaklar kurarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan acı olaylarla az da olsa yüzleşerek, Alevi kimliğini aleni olarak kamuoyunda paylaşarak, bugünkü yerel seçim galibiyetinin köşetaşlarını döşemiştir.

Çok seçim kaybetti, çok eleştiri aldı, CHP’yi 1.parti yapamadı ama bugünkü yerel seçim galibiyetinin altyapısının gerçek mimarı Sayın Kılıçdaroğlu’dur.

Ekrem İmamoğlu’nun, büyükşehir belediyesi başkanlığını devraldıktan sonra dua etmesi, Kur’an okuması; diğer CHP’li politikacıların dinsel ritüelleri yerine getirmesi veya yerine getirmese bile saygılı olması; rutin kandil, cuma namazı, bayram kutlamaları vb. Kemalist-Baykalcı CHP dönemindeki yasakçı zihniyetin tarihe gömülmesini sağlamış, CHP’nin, Türkiye sosyolojisiyle barıştırmıştır.

Cumhur İttifakı ve bilumum muhafazakâr entelijensiya abandone olmuş durumdadır! Aradıkları eski Kemalist CHP artık tarihe gömülmüş, karşılarında eşit koşullarda mücadele edecek bir CHP ortaya çıkmıştır.

İşte bu CHP, Sayın Kılıçdaroğlu’nun eseridir!

Kendisi, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mağlup olmuştur fakat fikirleri yerelde iktidar olmuş, CHP’yi 1.parti yapmıştır!

Öğrenci Motivasyonunu Düşüren İfadeler

Her öğretmenin öğrencileriyle kurduğu bağ, sağladığı iletişim, oluşturduğu sınıf iklimi ve sürdürdüğü eğitim-öğretim süreci şüphesiz kendi alışkanlıkları ve yıllar içinde elde ettiği bilgi-deneyim birikimiyle ilgilidir.

Bu anlamda sınıf yönetimini nasıl oluşturacağı ve eğitim-öğretim sürecini nasıl sürdüreceği şüphesiz kendi bileceği iştir. Ancak literatürde bu konu ile ilgili bilgi birikimine de bakmak gerekiyor. İşte öğrenci motivasyonunu düşüren ifadelerden bazıları;

 -Bu işi becerebileceğini sanmıyorum ama neyse…

-Bu problemi ancak benim anlattığım şekilde çözebilirsin!

-Ne yani? Bunlar da iş mi?

-Seni kimse burada tutmuyor.

-Senden bir baltaya sap olmayacağını herkes biliyor.

-Sende bir ışık göremiyorum.

-Kafa değil, odun mübarek!

-Mecbursun bu işi yapmaya!

-Kimsenin gözünün yaşına bakmam, ona göre!

-Senin tipin zaten fiyasko!

-Seni gözüm hiç tutmadı!

-Size anlatacağıma duvara anlatsan daha iyi!

-Bir çocuk bile bunu senden iyi yapar!

-Kendini çok akıllı mı zannediyorsun!

-Git o zaman doğru cevabı annen/baban söylesin!

Öğrenciyi aşağılayıcı ve özgüvenini düşürücü bu tür ifadeler, çocuk öğretmene ne kadar saygılı olursa olsun, motivasyonu düşürücü ve çocuğu okuldan soğutucu etki yapar. Bu nedenle sınıfta kullanılacak dil ve oluşturulacak sınıf iklimi oldukça önemlidir.

Kaynaklar

Etkili Öğretmenlik. Prof.Dr.Erten GÖKÇE , Doç.Dr.Aliye ERDEM

Öğrenci Motivasyonunu Düşüren İfadeler

Her öğretmenin öğrencileriyle kurduğu bağ, sağladığı iletişim, oluşturduğu sınıf iklimi ve sürdürdüğü eğitim-öğretim süreci şüphesiz kendi alışkanlıkları ve yıllar içinde elde ettiği bilgi-deneyim birikimiyle ilgilidir.

Bu anlamda sınıf yönetimini nasıl oluşturacağı ve eğitim-öğretim sürecini nasıl sürdüreceği şüphesiz kendi bileceği iştir. Ancak literatürde bu konu ile ilgili bilgi birikimine de bakmak gerekiyor. İşte öğrenci motivasyonunu düşüren ifadelerden bazıları;

 -Bu işi becerebileceğini sanmıyorum ama neyse…

-Bu problemi ancak benim anlattığım şekilde çözebilirsin!

-Ne yani? Bunlar da iş mi?

-Seni kimse burada tutmuyor.

-Senden bir baltaya sap olmayacağını herkes biliyor.

-Sende bir ışık göremiyorum.

-Kafa değil, odun mübarek!

-Mecbursun bu işi yapmaya!

-Kimsenin gözünün yaşına bakmam, ona göre!

-Senin tipin zaten fiyasko!

-Seni gözüm hiç tutmadı!

-Size anlatacağıma duvara anlatsan daha iyi!

-Bir çocuk bile bunu senden iyi yapar!

-Kendini çok akıllı mı zannediyorsun!

-Git o zaman doğru cevabı annen/baban söylesin!

Öğrenciyi aşağılayıcı ve özgüvenini düşürücü bu tür ifadeler, çocuk öğretmene ne kadar saygılı olursa olsun, motivasyonu düşürücü ve çocuğu okuldan soğutucu etki yapar. Bu nedenle sınıfta kullanılacak dil ve oluşturulacak sınıf iklimi oldukça önemlidir.

Kaynaklar

Etkili Öğretmenlik. Prof.Dr.Erten GÖKÇE , Doç.Dr.Aliye ERDEM

Öğretmen Atamalarında Belirsizlik

Uzun süredir gündemde yer alan öğretmen atamaları konusundaki belirsizlik gençleri ve ailelerini endişe içinde düşündürmeye devam ediyor.

Bu endişeli bekleyişin nedenleri arasında atama sayısının kaç olacağı, mülakatın olup olmayacağı ve olacaksa hangi yöntemle olacağıdır.

Önce Sayın Cumhurbaşkanının 16 Mart 2024 tarihinde Erzurum’da yaptığı açıklamaya bakalım; “Atamanız zamanı gelince açıklanacak.”

14 Mart tarihinde Gaziantep’te ziyaret ve açılışlara katılan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin ise özetle şu değerlendirmelerde bulundu; “Atama takviminin ve atama sayılarının seçimlerden sonra açıklanacağını, kontenjanın ihtiyaç ve bütçe çerçevesinde olacağını, mülakatın, zaten mevzuatta yer aldığını, şu anda mülakat puanına göre atama yapıldığını, kendisinin % 50 KPSS puanı+% 50 mülakat puanına göre atama yapacağını, yapılacak mülakatın niteliğinin ise bir ders anlatımı şeklinde olacağını” ifade etti

Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Milli Eğitim Bakanının açıklamaları seçimlerden önce atama takviminin, atama sayısının ve mülakatın şeklinin nasıl olacağı konusunda herhangi bir gelişme olmayacağını gösteriyor.

Bu noktada son on yıldaki atama sayılarına ve bu açıklamalara bakarak bu önemli konudaki görüşlerimizi ifade etmekte yarar var.

Yıllara göre atama sayıları;

-2014 yılında 50 990

-2015 yılında 52 736

-2016 yılında 49 311

-2017 yılında 23 496

-2018 yılında 25 577

-2019 yılında 41 379

-2020 yılında 40 925

-2021 yılında 20 407

-2022 yılında 34 682

-2023 yılında 44 753

Bu sayılara bakıldığında ekonomik krizin belirginleştiği 2017, 2018 ve 2021 yıllarında en az seviyeye düştüğünü görürüz. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizi düşündüğümüzde 68 bin gibi bir sayıdan söz etmek mümkün görünmüyor. Seçim nedeniyle herkesin bir şeyler istediğini hatırlatan Bakan Şimşek seçimden sonra kimsenin kendisine kredi için, finansal kolaylık için, yani para istemek için gelmesini istemediğini belirterek “Zorlanacaksınız, zaten bunu size açıkça söylüyorum ama benden bir şey istemeyin” dediğini de ekleyelim.

Bütün gelişmeler göz önüne alındığında, bu yıl yapılacak atamaların 25 binden az olmayacağını ancak 40 bin sayısını aşmayacağını da ifade edebiliriz. Atama sayısının artması, siyasi partilerin, eğitim sendikalarının ve kamuoyunun Hükümet üzerinde oluşturacağı basınca bağlı olarak değişebilir.

Umarız ve dileriz ki, aylardır bekleyen gençlerin emeklerini boşa çıkarmayacak bir rakam hemen seçimlerin ertesinde açıklanır.

Öğrencilerin Etkinliklere Katılımını Sağlamaya Yönelik İlkeler

Öğrencilerin sınıf içi etkinliklere katılımı öğrenmeyi kolaylaştırdığı gibi kalıcı öğrenmeyi de sağlar.

Öğrencilerin sınıf içi etkinliklere katılımı soruları cevaplaması, soru sorması, açıklama yapması, parmak kaldırması, iş ve deneylere katılması gibi açık davranışların yanında, dersi dinlemesi, ilgi göstermesi ve zihinsel olarak katılması anlamına gelen örtük davranışları sergilemesidir.

Bu bağlamda öğrencilerin sınıf içi etkinliklere katılımının sağlanmasına yönelik ilkeleri şöyle sıralayabiliriz;

-Ders sırasındaki zamanlamayı da dikkate alarak, öğrenciye uygun zamanda ipucu, pekiştireç ve dönüt verilmelidir.

-Öğrencinin hazırbulunuşluk durumuna uygun sorular sorulmalı ve cevaplaması için cesaretlendirilmelidir.

-Öğrencilerin bilgiye ulaşırken gözlemi, çizimi ve araştırmayı bizzat kendisinin yapmasına fırsat tanınmalıdır.

-İçe kapanık, utangaç ve geç öğrenen öğrencilere düzeylerine uygun sorular sorulmalı, öğrenciye cesaret verilmelidir.

-Öğrenme-öğretme ortamında 1.tür cezaya (Ödevini yapmayan öğrenciye öğretmenin kızması) yer vermemeye çalışılmalıdır.

-Öğrenciyi merkeze alan strateji, yöntem ve teknikler uygulanmalıdır.

-Öğretmen, öğrencinin dikkatini hedef davranışlara toplama anlamında fıkra, öykü, espri gibi etkinlikleri zamanı geldiğinde kullanmalıdır.

-Öğretmen, ders sırasında öğrenciyi güdülemeli, öğrenciyi derse istekli kılmalıdır.

-Öğretmen, hedef davranışları kazandırırken öncelikle öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyini dikkate almalı, ders planlamasını ona göre yapmalıdır.

-Öğretmen, öğrencilerle devamlı göz iletişimini canlı tutmalıdır.

-Öğrenme-öğretme ortamı dersin işleneceği biçimde tanzim edilmeli, temiz, aydınlık, normal sıcaklıkta ve ferah olmalı, öğrencilerin dikkatini dağıtacak unsurlardan arıtılmalıdır.

Öğrencilerin derse etkin bir şekilde katılımını sağlamak için bu ilkelerin yanında üretilebilecek başkaca ilkeler de mutlaka vardır. Ancak bu ilkelerin bile hayata geçirilmesi öğrencileri fazlasıyla etkinliklere katacaktır.

Kaynaklar

Etkili Öğretmenlik. Prof.Dr. Erten Gökçe. Doç.Dr.Aliye Erdem

Öğrencilerin Sınıf İçi Etkinliklere Katılımı

Eğitim sürecinin temeli öğrenmeye dayanmaktadır. Öğrenmenin verimli bir şekilde gerçekleşebilmesi için de sınıfta yapılan etkinliklerin önemi göz ardı edilemez. Sınıfta, öğrencilerin dikkatini çekmenin ve derse ilgilerini devamlı tutmanın yolu da onları etkinliklere katmaktan geçmektedir.

Sınıf içi etkinliklere katılım, öğrencinin istenen davranışı kazanması için etkileşim kurması ve bu çabayı davranışı kazanana kadar sürdürmesidir. Bu anlamda etkili öğrenme, çocuğun öğrenme sorumluluğunu üstlenerek öğrenmeye etkin bir şekilde katılmasıyla gerçekleşir.

Öğrenme-öğretme süreçlerinde gerçekleştirilen etkinliklerin temel amacı, öğrencilerin etkin öğrenme çabası içine girmelerini sağlamaktır. Bunu gerçekleştirecek olan kişi öğretmen; mekân ise aktif öğrenme süreci için düzenlenmiş sınıftır.

Sınıftaki ortam, öğrencilere kendi aralarında ve öğretmenleriyle fikir alışverişinde bulunma olanağı sunuyorsa, ortak anlamlar oluşturuyorsa, öğrenmeyi zenginleştirmek ve derinleştirmek için öğrenciler arasında diyalog fırsatı hazırlıyorsa sınıfta sağlıklı bir etkileşimin varlığından söz edilebilir.

Sınıf içi etkinliklerle istenilen hedeflerin gerçekleştirilmesi, bu etkinliklerin etkililik derecesiyle birebir ilişkilidir. Bu etkinlikler, öğrencilerin enerjilerini kullanabilmelerine olanak sağlayacak aynı zamanda istenilmeyen öğrenci davranışlarını önlemeye de yardımcı olacaktır.

Sınıf içi etkinlikler, öğretim kademelerinin her düzeyinde çocukların düzeyine ve sınıfın fiziki mekânına göre hazırlandığında en üst düzey yararı sağlayacaktır.

Bu bağlamda öğretmenler, öğrencileri sınıf içi etkinliklere katmak için onların fiziksel özelliklerini, sınıfın fiziksel ortamını, öğrencilerin oturma düzenini, sınıfın ışık alma durumunu, sıcaklığını dikkate almalı, sınıfı bu etkenlere göre düzenlemelidir.

Kaynaklar

Prof. Erten Gökçe, Doç. Dr. Aliye Ertem. Etkili Öğretmenlik.

Müzik ve Resim Yeteneği Olan Öğrencilere BİLSEM’de Engel!

BİLSEM ya da tam ismiyle Bilim ve Sanat Merkezleri, Türkiye’deki özel yetenekli öğrencilerin yetenekli oldukları alanları fark etmeleri ve yetenekleri doğrultusunda gelişebilmeleri amacıyla, okullarına ek olarak eğitim alabilecekleri kurumlar olarak tanımlanıyor.

Yetenek alanları zihinsel, resim ve müzik yetenekleri olarak belirleniyor.

Genel zihinsel yetenek alanı değerlendirmesi, öğrencilerin, sorulan sorulara doğru ve hızlı yanıt verme, yeni bir konu öğrenmek amacıyla sorular sorma, bağlantısız fikirler arasında alışılmadık bağlantılar kurma, verilen görevleri mükemmeliyetçi bir tutum sergileyerek tamamlamada ısrarcı olma düzeyleri belirlenmektedir.

Resim yetenek alanı değerlendirmesi, öğrencilerin aktif, akıcı ve geniş bir hayal gücüne sahip olma, resimleri derinlik ve parçalar arasında uygun oranlar kullanarak planlama, nesneleri ve ortamları ayrıntılarıyla algılayıp çeşitli malzemelerden değişik tasarımlar yapma, özgün üretebilecek potansiyele sahip olma düzeyleri belirlenmektedir.

Müzik yetenek alanı değerlendirmesi, işitsel ve ritmik olarak üst düzey performans gösterme, duyduğu bir ya da birden fazla sesi ve karmaşık müzik cümlelerini hatırlayıp seslendirebilme, çalgı çalma ve şarkı söyleme istekleri üst düzeyde olma ve müzikle ilgili alanlarda fark yaratan çalışmalar yapabilecek potansiyele sahip olma düzeyleri belirlenmektedir.

BİLSEM’lere ilkokul 1, 2 ve 3.sınıf öğrencileri arasından seçim yapılmakta ve sınavlar iki aşamalı olarak uygulanmaktadır. Ancak sınavların yapılış şekli, hangi sınıflardan öğrenci alınacağı ve sınıf öğretmenlerinin önereceği aday öğrenci sayısı sürekli değişmektedir. Şöyle ki;

İlk engel % 20 oranı

BİLSEM’lere aday öğrenci seçimi sınıf öğretmenleri tarafından yapılmakta, sınıf öğretmenleri öğrencilerini yukarıdaki üç alandan ikisine önerebilmektedir. BİLSEM’ler ilk kurulduğunda, aday öğrenci belirleme konusunda herhangi bir kısıtlama bulunmamaktaydı. Sınıf öğretmenleri, yetenekli gördüğü öğrencileri kontenjan kısıtlaması olmadan aday olarak önerebiliyordu. Bir süre sonra sınıf öğretmenlerinin önereceği aday öğrenci sayısı her alan için sınıf mevcudunun % 20;si olarak belirlendi. Yetenekli öğrencilere ilk engel bu şekilde çıkarıldı. 2023-2024 Eğitim Öğretim Yılında ise her üç alandan aday gösterilecek toplam öğrenci sayısı sınıf mevcudunun % 20’si olarak belirlendi. Yani daha önceki yıllarda her alandan aday gösterilecek öğrenci sayısı ayrı ayrı % 20 iken, bu eğitim öğretimyılında her üç alanın toplamı % 20 olarak belirlendi. Sınıf öğretmenleri bu durumda sınıf mevcudunun sadece % 20’sini aday göstermek durumunda kaldı. Toplumumuzda müzik ve resim alanlarına olan olumsuz bakışın bir yansıması olarak, öğretmenler de genellikle zihinsel yetenekli öğrencileri aday göstermek zorunda kaldı. Bu ilk düzenleme, müzik ve resim alanlarında yetenekli binlerce çocuğumuzun sınava girmesini engelledi.

İkinci engel aynı ön değerlendirme

Önceki yıllarda zihinsel yetenek, resim ve müzik yeteneği olan öğrenciler ayrı ayrı kendi alanlarında ön değerlendirmeye alınıp, zihinsel yetenekli çocuklara zihinsel beceri sınavı, resim yeteneği olan öğrencilere resim yeteneği sınavı, müzik yeteneği olan öğrencilere de müzik yeteneği soruları sorulurken; bu eğitim öğretim yılında tümü aynı ön değerlendirmeye alınacak. Yapılacak olan ön değerlendirme sınavında bütün alanlardaki aday öğrencilere aynı sorular sorulacak ve bu sorular zihinsel yetenek alanında olacak. Bu karar, her üç alandaki çocukların temel zihinsel yeteneklere sahip oldukları ön kabulüyle alınmış bir karardır ve pedogojik bir karar değildir. Yani, zihinsel yetenekli çocuklar zaten kendi alanlarında sorulacak sorulardan oluşan bir sınava girerken, resim ve müzik yeteneği olan çocuklar kendi yetenek alanlarıyla ilgili sorulardan oluşan sınava değil, zihinsel yetenek sorularından oluşan sınava girmek zorunda kalacaktır.

Sonuç

Bu durum adil olmaması bir yana, resim ve müzik alanlarında yetenekli olan çocukların önüne çıkarılan önemli bir engeldir.

MEB’in böyle bir kararı neden aldığı bilinmemekle birlikte, çeşitli varsayımlar üzerinde durulabilir. İlki, ön değerlendirmeye girecek öğrenci sayısını azaltmak; ikincisi, her üç alanda yeteneği olan öğrencilerin aynı zihinsel yeteneğe sahip olduklarından yola çıkmak ve üçüncüsü de, resim ve müzik alanlarında yetenekli olan öğrencileri önemsememek olarak düşünülebilir.

Nasıl düşünülürse düşünülsün, her üç halde de vahim bir yanlışlık yapılmış, müzik ve resim yeteneği olan öğrencilerin adeta önleri kesilmiş, gelecekleri karartılmıştır!